tekerleksizbavul
Antonyo, Fernando, Fonsin tarzı bir hayat...
9 Mayıs 2012 Çarşamba
Çizgisiz Kiyat-2
9 Mart 2012 Cuma
Çizgisiz Kiyat-1
“Çok güzel başlayıp çok güzel devam eden şeylerin sonunun çok güzel biteceğini sanıyoruz ya hep, hayattaki bütün göt oluşlarımızın çıkış noktası bu bence.”
18 Eylül 2011 Pazar
İnanmak

21 Temmuz 2011 Perşembe
Son Bir Kez

Giderken son bir kez şunu yapsana, giderken son bir kez bunu yapsana… Gidiyor, gidiyor. Gitmesini istemiyor musun? Daha neden bir şeyler yaptırtma peşindesin o zaman. Son bir kez yapmasını istediğin şeyi defalarca yapmadı mı sana karşı? Son kez onu öyle göreyim de hafızamda öyle kalsın diye mi düşünüyorsun? O kadar aciz misin sen güzellikleri hatırlamakta? Çok soru sordum yine Francine. Özür dilerim. Bekle iki dakika. Balkonun kapısı açık kalmış da. Kapatıp geliyorum.
Bak yeni bir başlangıç yapıyor o zaman Francine. Anlamadığı yer olursa anlatacak birini bulmak için çıkıyor bu kez yola. Arkasından su dökmek gibi bir şaka yapmayacağını hepimiz biliyoruz. Hem öyle olursa “Son bir kez bana el sallasana.” dersin sen şimdi. Türkçe dublaj bir filme Türkçe altyazı koymanın anlamı nedir Francine? Bırak gitsin. Yine mi açıldı bu balkonun kapısı yahu? İçerisi soğudu gibi sanki. Bekle geliyorum.
Ya tamam ağlama Francine. O da ağlıyordur muhtemelen şimdi. Öyle boş boş bakıyordur fakat gözleri dolu doludur. Hıı, hıı. O bunları hak etmiyordu. O da seni seviyordu. Ya tamam bunları biliyorum. Bilmediğim şeyleri anlatsana bana Francine. Mesela onun da bilmediği şeyleri. Bir buçuk yılda bilmediği hiçbir şey yok muydu yani? Her şeyi mi anlattın? Helal olsun o zaman sana Francine. Ben boş konuşuyorum o zaman. Ben hem neden senle konuşuyorum ki? Bana ne sizden? Kalkayım bari ben. Hem zaten balkonun kapısı yine açılmıştır. Son bir kez kapatayım Francine.
18 Haziran 2011 Cumartesi
Bilyeler

08.11.2010
Sen verirsin o alır. Yaptıkların anlamsız kalır bazen. Öyle bilyelerini kaybetmiş çocuk misali sessiz kalırsın bir süre. Birileri sorar “Neyin var?” diye. İşte o zaman ya kaçarsın oradan ya da başlarsın ağlamaya. Bilyelerin yalnız kalmıştır çünkü. Başkasının bilyeleri olmuşlardır bir şekilde. Kazanmak için artık elinden geleni yapman da fayda etmez. Bulamazsın çünkü onları. Gerçek onlardır ve sen gerçekten çok uzaksındır. Hayaller dünyasına merhaba demiş küçük bir çocuk. Artık hayaller başlar. Yeni bilyeler düşünmeye başlarsın. Eskisinin yerini tutamayacağını bilirsin. Ağlarsın çoğu zaman onlar için. Artık hayaller başlar. Başka şeyler istersin. Kendine oyun sandığın başka oyunlar bulursun. Oyalanırsın bir süre. Artık hayaller başlar. Yalnızlık oyununa bir adım atarsın. Başkalarını düşlersin. Arada bir aklına bilyelerin gelir ama artık hayaller başlar.
Aradan yıllar geçer çoğu zaman. Bilyeler bir anlam ifade etmez senin için. Eski günleri düşünürsün. Ağlamaya çalışırsın. Hayaller de bitmeye başlar. Yalnızlık oyunu işte tam bu zamanlarda güzel bir hâl alır. Hayalsiz bir şekilde. Gerçek yalnızlık oluverir. Hayalsizlik olur. Ben miydim bileyeler için o kadar ağlayan çocuk dersin. Bilyeler bir anlam ifade etmez senin için. Ve özüne dönersin. Kendine dönersin. Kendine bir çay söylersin. Oturmuş iskemleye yudumlarken çayını sokakta bilye oynayan çocukları görürsün. Ve işte o anda sadece keşke hep saklasaydım onları diye düşünürsün. Keşke hiç dışarı çıkarmasaydım. Keşke kendime özel kalsalardı dersin. Belki yine ağlarsın.
10 Haziran 2011 Cuma
Dakikalar

5 Haziran 2011 Pazar
Anlamlandırılamıyor

Anlamadığım şeyler oluyor bazen. Neyin ne olduğuna karar verme süreci. Kelimeler harflerin yan yana dizilmesi. İnsanların hepsini toplayıp duyguları karıştırma çabası. 100 kişiye soruyoruz “Papatyalar gerçeği söyler mi?” En popüler cevabı arıyoruz. En popüler cevap çıkmıyor. Çıkıyor. Çıkmıyor. Çıkıyor. Saf mutluluk çıkıyor. Evet, evet saf mutluluk çıkıyor. Saf sevgi çıkıyor. Fırının önünde bekleyen bir adam çıkıyor. Bando sesleri geliyor kulağa. Ardından bir balkon sefası. İzmir diyor kimileri buna kendi arasında. İstanbul diyenler bin pişman. Muavin yaklaşıyor. Anlamlandırılamıyor. Piknik sofrası seriliyor gözler önüne. Et kokusu geliyor ama ortada et yok. Sade bir semt bu seferki durak. Erzurum gibi her yer. İzmir daha güzel. Ezan sesi karışıyor çocukların sesine. “Sizde de aynısı oldu.” diyor. Onda da aynısı olmuş. Yalan söylüyor. Severken yalan bile dokunmuyor. Yılanlar da var aslında ama kimse korkmuyor. “Selamün aleyküm amca.” diyor. Bando sesleri geliyor. Ezan sesi papatyaları ürkütüyor. Fırının önündeki adam “Bende hep aynısı oldu.” diyor. Fırıncı çıkıyor. Ekmek kokusu geliyor. Bu sefer papatyalar da kokuyor.