Tüm bu karmaşanın içinde bir de insanları iyi ya da kötü
diye sınıflandırma çabam da takdire şayan. Duyguların mı düşüncelerin mi
davranışların mı bu sınıflandırmada en yüksek rolü oynadığını hâlâ anlamış
değilim. Oysa kendimi usta bir sınıflandırmacı olarak tanımlayabilirim. Ön
yargıdan biraz farklı herhâlde yaptığım. Sanırım çok farklı. Ön yargı önceden
oluyorsa benimkisi biraz orta yargı gibi. Orta da ne kadar güzel bir kelime. İki
uç noktada tanımlayamadığın her şeyin sonunda sığınabildiğin güzel sözcük.
Kahveniz sade mi, şekerli mi? Orta. Sınavın nasıldı, iyi mi, kötü mü? Orta.
Alex. Orta. Tamam yok bi şey.
9 Mayıs 2012 Çarşamba
Çizgisiz Kiyat-2
Mutlu olmak için elimden geleni yaparken geçmişe dair
salakça bir şey küçücük bir mutluluk için sarf ettiğim çabanın yanında
mutsuzluğu hiç çaba sarf etmeden önüme seriyor. Mutsuzluklar öyle küçük ve kısa
olmuyor ama mutluluklar onun yanında çük gibi kalıyor. Böyle yazılara da çük hiç
yakışmıyor aslında. Gerçi çük hiçbir yere yakışmıyor. Ha ne diyoduk?
Mutluluklar kısa, mutsuzluklar uzun. Mutluluklar nokta, mutsuzluklar virgül.
Hatta mutluluk nokta, mutsuzluklar virgül. Bilmem anlatabildim mi?
9 Mart 2012 Cuma
Çizgisiz Kiyat-1
“İnandıklarımızı mı severiz? Sevdiklerimize mi inanırız?” adlı çatışma başlayalı daha çok olmamıştı kendi içinde. İnandıktan sonra her şeyin üstesinden gelinebileceğini öğrenmişti. Sanırım bundandır ki anlamsız yere her şeye inanmaya başlamıştı. İnanmanın yalnızlık getireceği aklının ucundan dahi geçmemişti. Yaşadıklarını tekrar gözden geçirdiğinde başlamaya ağlıyordu. “Keşke hiç başlamasaydık” temalı, sesli, yaşlı, yalnızlıklı şeyler…
“Çok güzel başlayıp çok güzel devam eden şeylerin sonunun çok güzel biteceğini sanıyoruz ya hep, hayattaki bütün göt oluşlarımızın çıkış noktası bu bence.”
“Çok güzel başlayıp çok güzel devam eden şeylerin sonunun çok güzel biteceğini sanıyoruz ya hep, hayattaki bütün göt oluşlarımızın çıkış noktası bu bence.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)